
Plath, çok yetenekli bir Amerikalı şair ve yazar olmasına rağmen, hayatının büyük kısmında derin bir depresyonla mücadele etti ve 30 yaşında intihar etti.
Günlüğü, yayımlanmak için yazılmamıştı.
Bir insanın zihnini filtresiz izlemek gibi: öfkeli olduğu anlar, kendinden nefret ettiği zamanlar, anlaşılmadığını hissettiği cümleler… Ve tüm bu satırların ardında, anlaşılmayı uman bir ruh var.
Peki biz bu içsel fırtınalardan ne öğrenebiliriz?
1. Ruh sağlığı, başarıdan ve ayrıcalıklardan bağımsızdır.
“Ama ben ne anlarım acıdan? Sevdiklerimden kimse ölmedi, kimse işkence görmedi. Hiç aç kalmadım, hiç evsiz olmadım. Beş duyum tam, dış görünüşüm de çekici. Bu yüzden güvenli koltuğumda oturup filozofluk yapabiliyorum. Amerika’nın en iyi üniversitelerinden birine gidiyorum… Peki şikayet etmeye hakkım var mı?” (Temmuz 1950)
Birçok imkana sahip olmak, mutlu olmak için yeterli değildir.
Bu yüzden zihinsel acı yaşayan insanlara, “Ama senin her şeyin var,” demek oldukça yüzeysel bir tepkidir ve sorgulanması gerekir.
2. Kendimize söylediğimiz şeyler, en büyük düşmanımız olabilir.
“Uzun süredir bu günlüğe yazmıyor olmamın sebebi, tek bir anlamlı düşünce bile kuramamam sanırım. Zihnim, basit ama yerinde bir benzetmeyle, kağıt parçaları, saç telleri ve çürümüş elma kabuklarıyla dolu bir çöp kutusu gibi.”
(Aralık 1950)
“Yılda birkaç sıradan şiir, birkaç çılgınca, kendine dönük hikâye yazacağıma, gidip öğretmenlik yapsam daha iyi.”
(7 Kasım 1959)
Sylvia Plath gibi yaratıcı, üretken ve derinlikli bir zihnin bile zaman zaman kendini “çöp kutusuna” benzetmesi, insanın iç sesinin ne kadar yıkıcı olabileceğini gösteriyor.
Hepimizin zihninde yankılanan bu yıpratıcı sesler, çoğu zaman dış dünyanın gürültüsünden daha yıkıcıdır.
Belki de önce onlarla yüzleşmeli, onları susturmayı öğrenmeliyiz.
3. Her şeyi istemek felç edici olabilir; bir yerden başlamak gerek.
“Hayatımın amacı ne, onunla ne yapacağım? Bilmiyorum ve korkuyorum. Tüm kitapları okuyamam. Tüm hayatları yaşayamayacağım. Tüm yetenekleri öğrenemem. Ama neden istiyorum? Çünkü yaşamak istiyorum; zihinsel ve fiziksel her ton, her duygu, her deneyimi hissetmek istiyorum. Ve korkunç derecede sınırlıyım.”
(Kasım 1950)
“Beni en çok dehşete düşüren şey şu: işe yaramaz olmak. İyi eğitimli, umut vaat eden ama giderek sönüp sıradanlaşan biri olmak… Yazmak yerine, rüyalara sığınıp donakalıyorum. Reddedilmenin yarattığı hayal kırıklığıyla baş edemiyorum.”
(7 Kasım 1959)
Sylvia’nın pek çok arzusu vardı; ancak hepsini gerçekleştiremeyeceğini fark etmek onu deliliğin eşiğine getiriyordu. Hayattan “fazla şey” istiyordu — sayısız deneyimi tatmak, her yönüyle yaşamak istiyordu. Oysa bazen, her şeyi aynı anda istemek insanı hareketsiz bırakır. Bu yüzden, her şey çok büyük ve ulaşılmaz görünse bile, en azından keyif aldığın bir yerden başlamak; hiçbir şey yapamamaktan her zaman daha iyidir.
Bu satırlar, çağımızın da sorununu özetliyor: Her şeyi yapmak istemek ama hiçbir şeyi başlatamamak. Halbuki ne kadar sınırlı olduğumuzu kabul etmek, bizi özgürleştirebilir. Belki her hayalimiz gerçekleşmeyecek, ama birini gerçekleştirmek bile, bir ömre değer olabilir.
4. Bazı insanlar seni zaten sevmeyecek—o yüzden herkesin onayını bekleme.
“Hayatım sanki iki elektrik akımıyla yönetiliyor: neşeli pozitif ve çaresiz negatif. Hangisi aktifse, tüm benliğimi kaplıyor. Şu an çaresizlikle, neredeyse histeriyle doluyum. Boğuluyor gibiyim.” (20 Haziran 1959)
Günlükleri yayımlandıktan sonra, Plath hem “aşırı duygusal” olmakla, hem de “kendini entelektüel gösterme çabası”yla eleştirildi. Oysa o yalnızca hislerini, olduğu gibi yazmıştı. Ne eksik, ne fazla. Ama yine de suçlandı.
Plath’ın deneyimi, herkesi memnun etmeye çalışmanın ne kadar boş bir çaba olduğunu hatırlatıyor. Ne yaparsan yap, seni anlamayanlar olacak. Bu yüzden önce kendini anlamaya çalışmak daha gerçek bir yol olabilir.
5. Hayallerinin peşinden git.
“Sadece anne ve ev kadını olamam. Henüz benliğini oluşturamamış, üretken olamayan bir yazarken çocuk sahibi olmak… Bu bana hayatımın anlamını kaybettirir. Yerimi alacak bir çocuğa öfke duyarım. Bu yüzden önce kendi amacımı yaratmalıyım.” (7 Kasım 1959)
“Anlayabilir misiniz? Bir yerlerde, birileri… Az da olsa beni anlayabilir misiniz? Azıcık da olsa sevebilir misiniz? Tüm bu umutsuzluğuma rağmen, tüm ideallerime rağmen… ben hayatı seviyorum. Ama zor. Ve öğrenmem gereken çok şey var… çok fazla.” (Ekim 1950)
Bir yanıt yazın