
Friedrich Nietzsche, Şen Bilim adlı eserinde şöyle yazar:
+Sana kötü diyen kim?
-Her zaman beni utandırmak isteyenler.
+Sana göre en insanca şey ne?
-Birini utançtan korumak.
+Erişilen özgürlüğün mührü nedir?
-Artık kendinden utanmamak.
Nietzsche aynı kitapta şunları da yazar:
+Vicdanın ne der?
-Gerçekte olduğun kişi olmalısın.
Bu düşünce Nietzsche felsefesinin temelidir. Ona göre her insanın içinde gerçek bir “benlik” vardır ve hayatın amacı bu öz benliğe ulaşmaktır. Fakat bu potansiyel, uygun koşullar oluşmazsa ortaya çıkamayabilir.
Kendimizi bir meşe palamudu gibi düşünelim. Palamut içinde, dev bir meşe ağacına dönüşme potansiyelini taşır. Ancak toprak verimsizse, yeterince güneş ya da su yoksa, o potansiyel hiçbir zaman gerçekleşmez.
Aynı şekilde insanın da içindeki öz, bastırıldığında ya da engellendiğinde filizlenemez.
Bu yüzden gerçek özgürlük, insanın kendi özüne dönüşebilme özgürlüğüdür.
Utanç Neden Engel Oluşturur?
Utanç, kişinin öz benliğine ulaşmasını engeller.
Utanç dolu bir zihnin arka planında şu düşünce vardır:
“Olduğum kişi, olmam gereken kişi değil.”
Bu düşünce ise toplumun dayattığı ideallerden beslenir.
Nasıl bir kadın, nasıl bir erkek, nasıl bir anne ya da eş olunmalı — bu imgeler çoğunlukla dışarıdan, yani toplumdan gelir.
Kişi, bu kalıplarla kendini kıyasladığında eksik hisseder. Bu da utanç yaratır.
Bir bebek, hiçbir şeyi “yapmalı” olduğunu düşünmez.
Sadece ne hissediyorsa onu yapar. Zihni henüz koşullanmamıştır.
Saf bir zihin şöyle der: “Bunu yapmak istiyorum.”
Koşullanmış bir zihin ise şöyle der: “Bunu yapmalıyım.”
Ne zaman ki “-meli, -malı”lara göre yaşamaya başlarız,
işte o zaman kendimiz olmaktan uzaklaşırız.
Kendi iç sesimizi değil, toplumun bizden beklediği rolleri oynamaya başlarız.
Ve böylece bir kuklaya dönüşürüz—ipleri başkalarının elinde olan bir figüre.
İşte Nietzsche’nin utanca karşı bu kadar sert olmasının nedeni budur:
Başkalarını utandırmak, onların kimliğini inkâr etmektir.
Utandırılmaya boyun eğmek ise, kendi öz benliğini reddetmektir.
Sahte Kişiliklerin Doğuşu
John Bradshaw, Healing the Shame That Binds You adlı kitabında, utançla başa çıkmak için çoğu insanın, zamanla sahte bir kişilik geliştirdiğini söyler.
Bir örnekle açıklayalım:
Küçük bir çocuk olan Ali, oldukça hassas, yaratıcı ve sezgiseldir.
Duygusal sahnelerde ağlar, vaktini resim yaparak geçirir ve başkalarının duygularına karşı çok duyarlıdır.
Aslında bu yönleri onun en güçlü taraflarıdır.
Fakat annesi sürekli onu abisiyle kıyaslar:
“Biraz daha sportif olmalısın.
Abin gibi dışa dönük ol.
Gerçek bir erkek o.
Sen ise cılız, kız gibi bir çocuksun.”
Ali, annesinin bu sözleriyle büyür. Ve zamanla şuna inanmaya başlar:
“Ben olduğum kişi olmamalıyım.
Bende bir sorun var.”
Bu düşünceyle öz benliğini terk eder.
Hassas ve yaratıcı yanlarını bastırır.
Abisi gibi olmaya çalışır. Spor yapar, erkeksi bir tavır geliştirir, “bro” gibi davranmaya başlar.
Aşırı maskülen bir rol oynar ve bu role inanmak zorunda kalır. Çünkü ancak bu şekilde başkalarını da inandırabilir.
Ama bu rol ona ait değildir.
Hayatı, içsel bir gelişimden çok dışarıya gösterilen bir performansa dönüşür. Ve böylece kendisinden uzaklaştıkça, başkalarının arasında bile yalnız hisseden birine dönüşür.
Peki Sonra Ne Olur?
Bir noktada Ali, eğer şanslıysa içinde bulunduğu ilişkilerin sağlıksız olduğunu fark eder.
Özellikle annesi, onun hayatını kontrol etmeye çalışmaktadır.
Ve Ali bugüne kadar hep onların istediği hayatı yaşamıştır.
Fakat sonunda şunu anlar:
Bu ilişkileri sürdürmenin bir anlamı yoktur.
Çünkü bu insanlar onun gerçek benliğini tanımamaktadır.
Gerçek bir bağ, gerçek bir sevgi yoktur.
Bu ilişkiler sevgiye değil, güce dayanır.
Ve bu farkındalıkla birlikte, artık rol yapmayı bırakmaya karar verir.
Kendini olduğu gibi kabul eden insanlarla yeni bağlar kurar.
Gerçek arzularına göre yaşamaya başlar.
Sanata döner.
Kendi öz benliğiyle yeniden bağ kurar.
Ve nihayet, yalnızlık yerini canlılığa ve derinlikli ilişkilere bırakır.
Sonuç:
Utanç, bizi kendi gerçeğimizi yaşamaktan alıkoyar.
Nietzsche’ye göre bu nedenle zararlıdır.
Ama burada kastedilen “toksik utanç”tır — yani “olduğum kişi olmamalıyım” düşüncesinden doğan utanç.
Bir de sağlıklı utanç vardır:
Ama o da başka bir yazının konusu olsun 🙂
Bir yanıt yazın