Kapatmak için ESC tuşuna basın

Sürekli Başkalarında Kusur Bulmak Üzerine

Hepimizin çevresinde bir kusur bulucu vardır. Sürekli bir eksik görür, hep bir şeyden rahatsız olur, kimseyi tam anlamıyla beğenmez.

Birinin gülüşü sinir bozucudur, diğerinin konuşma tarzı yapaydır.

Biri çok duygusaldır, diğeri fazla hesapçıdır…

Herkesin bir kusuru vardır ve o kişi, her seferinde tam da oraya odaklanır.

İlk başta bu davranış, yalnızca bir gözlem yetisi gibi görünebilir. Sonuçta insanlar kusurludur; hepimiz belli yönlerden eksik, zayıf ya da fazla gelebiliriz.

Bu nedenle, karşımızdakinin – ya da belki kendimizin – aslında bir “kusur bulucu” olduğunu fark etmemiz oldukça uzun zaman alabilir: Yani yalnızca zaman zaman başkalarında eksiklik fark eden biri değil, her insanda sistematik ve takıntılı bir şekilde kusur arayan biri.

Sürekli Kusur Bulanlar Kimdir, Aslında Ne Ararlar?

Böyle biri için ilişkiler genelde hayal kırıklığıyla eş anlamlıdır. Bu yüzden de kimseye gerçekten yaklaşmamak, bir tür güvenlik önlemidir. İnsanları sürekli eleştirerek, aslında içten içe şunu der:

“Yaklaşırsam, incinirim. O hâlde uzak durmalıyım.”

Kusur bulmak bu noktada, sadece bir alışkanlık değil, bir duygusal ihtiyaç hâline gelir.

Yakınlaşmamak için zihin, bilinçli ya da bilinçsizce, herkesi yetersiz ilan eder. Bu, yalnızlığı meşrulaştırmanın zekice bir yoludur.

Ve en trajik yanı şudur: Bu kişiler dışarıya çoğu zaman yalnızlıktan şikâyet ederken, aslında içten içe o yalnızlığı kendileri inşa etmektedirler.

Bu Savunma Mekanizması Nereden Gelir?

Böyle bir davranışın köklerine indiğimizde, çoğu zaman çocuklukta yatar. Sürekli eleştirilen, sevgiyi koşullu deneyimlemiş bir çocuk, büyüdüğünde de aynı gözle bakar dünyaya. Ona bakan ebeveyn, sevgiyle değil, kusur arayan bir mercekle bakmıştır:
“Çok sessizsin”,
“Matematiğin zayıf”,
“Düzgün otur”,
“Niye kardeşin gibi değilsin?”

Ve çocuk, bu bakışın içinde büyür. Kendisinin sevilmeye değer olmadığını hisseder. Bu acıyla baş etmenin yolu, başkalarını da aynı süzgeçten geçirmektir. Eğer kimse yeterince iyi değilse, kimse tarafından reddedilmek de mümkün değildir. Çünkü zaten kimseye gerçekten yaklaşmamıştır.

Sevgi, Kusurlara Gösterebildiğimiz Cömertliktedir

Oysa sevgi, mükemmellik arayışıyla ilgili değildir. Gerçek sevgi, başkasının kusurlarını görüp onları tolere edebilme becerisidir. Hatta daha ileri gidelim: Kusurlara rağmen değil, kusurlarla birlikte sevebilme halidir.

Birini sevmek, onun hatalarını yok saymak değil; o hataların varlığını kabul edip, o insana hâlâ kucak açabilmektir. Çünkü biz de sevilmeyi, yalnızca güçlü ve parlak yönlerimizle değil, zayıf ve karanlık taraflarımızla birlikte arzu ederiz.

Ve belki en derin fark da burada ortaya çıkar:
Kusur bulucu ile şefkatli insan arasında fark, kimde daha az kusur gördükleri değildir. Aynı kusurları görürler. Ama biri o kusurları bahane ederken, diğeri birer insani gerçeklik olarak kabullenir.

Son Söz

Şunu da unutmayalım: Kusurları kolayca tolere edebilen insanlar, “daha iyi” oldukları için değil; genellikle daha şanslı bir çocukluk geçirdikleri için farklıdır.

Sevilmiş, kabul edilmiş, hoş görülmüş insan, başkalarına karşı da aynı hoşgörüyü gösterebilir. Oysa bir zamanlar sürekli eleştirilmiş bir çocuk, kendini korumak için dikenlerini sivriltmek zorunda kalmıştır.

Eğer fark edersek, değiştirebiliriz. Eğer kendimizi kusur bulurken yakalarsak, durup sorabiliriz:

“Gerçekten kusur mu görüyorum, yoksa bağ kurmaktan mı çekiniyorum?”

Ve belki o anda, ilk defa birine, olduğu gibi yaklaşmayı deneyebiliriz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir