
İnsan ilişkilerine yakından baktığımızda,
eleştiri bol, övgü ise şaşırtıcı biçimde nadirdir.
Bir restoranda, bir sergide, bir yazıda ya da bir ilişkide… İnsanlar çoğu zaman neyin eksik olduğunu fark etmekte son derece mahirdir.
Ama neyin iyi olduğunu dile getirmek konusunda aynı cömertliği göstermezler.
Sanki övgü, dikkatle korunması gereken sınırlı bir kaynakmış gibi. Sanki bir başkasını yüceltmek, kendi payımızdan bir şey eksiltecekmiş gibi.
Övgü Neden “Naif”; Eleştiri Neden “Derin”?
Eleştirel bir göz, toplum içinde otomatik olarak bir “derinlik” ve “olgunluk” alametidir.
Kusuru hemen fark eden kişi, sanki sıradan olandan bir adım yukarıda konumlanır. Övgü ise genellikle naif, hatta biraz safça bulunur.
Bu tercihin ardında estetik ya da entelektüel bir tutum değil, çok daha temel bir insani kaygı yatıyor.
Filozof Arthur Schopenhauer, bu durumu yüzyıllar önce şaşırtıcı bir açıklıkla tarif etmişti:
İnsan doğası övgüye yatkın değildir. Çünkü bir başkasının değerini kabul etmek, farkında olmadan bir kıyaslamayı da beraberinde getirir.
İşte Övgünün Gizli Tehlikesi: Bencilliğimizle Yüzleşme
Birinin iyi bir şey ürettiğini söylediğimiz an, zihnimizin derinliklerinde kendi üretimlerimiz; birinin fikirlerinin iyi olduğunu kabul ettiğimiz an, kendi fikirlerimiz; birinin güzel sevdiğini fark ettiğimiz an, kendi sevgimiz sessizce sorgulanmaya başlar.
Bu kıyaslama, benliğimiz için küçük bir tehdit gibi algılanır. Ve tehdit hissettiğimiz yerde, övgü susar.
Eleştiri bu yüzden bu kadar caziptir. Kişiye zahmetsiz bir üstünlük hissi sunar. Üretmeden, emek vermeden, risk almadan… Sadece mesafe koyarak ve kusur bularak yükselme imkanı tanır.
Övgü ise daha zor bir iştir. Hem keskin bir dikkat ister hem de çok daha nadir bir şey: içsel bir güven.
Aynayı Kendimize Çevirmek
Başkasının parıltısı bizi rahatsız ediyorsa, bunun nedeni çoğu zaman o ışığın fazla olması değil, kendi içimizdeki karanlığın henüz aydınlatılmamış olmasıdır.
Bu yüzden kime, ne zaman ve ne ölçüde övgüde bulunduğumuz; aslında kendimizle olan ilişkimizi ele verir.
- Birinin cesaretini takdir etmekte zorlanıyorsanız, belki de içten içe kendinize daha cesur olamadığınız için kızıyorsunuzdur.
- Birinin üretkenliğini övmekte cimriyseniz, belki de ertelediğiniz projeler size ağırlık yapıyordur.
Övgüde cimri olduğumuz alanlar, çoğu zaman içsel olarak en hassas olduğumuz, kendimizi eksik hissettiğimiz alanlardır.
Başkasına gösterilen cömertlik, kendi açığımızı kapatma ihtiyacını hatırlattığı için canımızı yakar.
Övgüden Mahrum İlişkiler
İlişkiler çoğu zaman büyük ihanetlerden değil, küçük ihmal anlarından yıpranır.
- Söylenmeyen bir teşekkür.
- Dile getirilmeyen bir takdir.
- Fark edildiği hâlde paylaşılmayan bir memnuniyet.
Bunlar sessizce birikir, kum gibi erir. Ve bir noktadan sonra insanlar, görülmedikleri yerde olmamayı seçerler.
İlişkinin kalitesi, yalnızca sorunları çözme yeteneğimizle değil, aynı zamanda küçük başarıları kutlama kapasitemizle de ölçülür.
Bir Ahlaki Cesaret Örneği Olarak Övgü
Övgüye yalnızca bir nezaket meselesi olarak bakmamak gerek. Övgü, aynı zamanda küçük bir ahlaki cesaret eylemidir.
Kendi iç güvenimize yaslanmayı, sürekli çalışan karşılaştırma refleksimizi bir anlığına susturmayı ve dikkati kendimizden çekip başkasına yöneltmeyi gerektirir.
Bu kadar sertleşmiş, bu kadar yorulmuş ve herkesin biraz savunmada olduğu şu günlerde, övgü neredeyse iyileştirici bir şeye dönüşür.
Her şeyi çözmez elbette, ama bir şeyi yavaşlatır: kırılmayı.
Herkesin kendini korumaya aldığı, maskelerin sıkıca takıldığı bir dünyada, samimi ve dürüst bir takdir cümlesi beklenmedik bir yakınlık, hatta bir güven köprüsü yaratır.
Eylem Çağrısı
Bu gece uyumadan önce (veya bu yazıyı kapattığınız ilk 5 dakika içinde), hayatınızdaki birine, size iyi gelen bir şeyi yaptığı için içten bir teşekkür edin ya da ona bir övgüde bulunun.
Basit bir şey olsun. “Yazdığın o mesaj bana çok iyi geldi,” veya “Şu anki sakinliğin takdire şayan.”
Unuttuğumuz bir şeyi hatırlatırız böylece: İnsanın insana, düşündüğümüzden çok daha fazla iyi gelebildiğini.
Unutmayın: Başkasının ışığını söndürmek, bizi daha parlak yapmaz. Sadece etrafı karartır.

Bir yanıt yazın